Yunus Emre ve Tabduk Emre
»
Yunus Emre
Yunus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmaya ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri’nin kurulmaya başladığı 13. yy ortalarında Osmanlı Beyliği’nin filizlenmeye başladığı 14. yy’ın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış bir Türkmen hocası, şair bir erendir. Yunus’un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasi otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır. 13 yy’ın ikinci yarısı, sadece siyasi çekişmelerin değil, çeşitli gayri Sünni mezhep ve inançların, Batıni ve mutezili görüşlerinde yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. İşte böyle bir ortamda, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahi Evran-ı Veli, Ahmet Fakih gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yunus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler yapmıştır. Yunus Emre, “Risalet-ün Nushiyye” adlı mesnevisinin sonunda verdiği;
Söze tarih yedi yüz yediydi
Yunus canı bu yolda fidiydi
Beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307–08) tarihlerinde hayattadır. Yunus Emre, H. 648 (M. 1240–41) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320–21) yılında ölmüştür. Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ifadesi ile bir Türkmen Hocası olan Yunus, ilim ve irfan yolunun merdivenlerini birer birer geride bırakmış 40 yıllık bir çilenin ardından “pişmiş” etkili ve benzersiz söyleyişi ile Türk dilinin ve tasavvufunun en büyük şairi olma mertebesine yükselmiştir.